John Mackay 1944 yılında Libya – Tobruk’taki İtalyan esir kampından kaçtığında, Edith Steiner Auschwitz Toplama Kampı’nda, soykırımın tam da ortasındaydı. 20’li yaşlarının başında iki yabancı olan Mackay ve Steiner, bu günlerin çokça acının yanı sıra tahmin edilemez güzelliklere de gebe olduğunun farkında değildi.
Edith kampta geçirdiği her gün düzenli olarak ölüm tehdidiyle yüz yüze geliyordu. Kimin gaz odasına gönderileceğine kamptaki SS doktorları karar veriyordu. “Ölüm Meleği” olarak adlandırılan Josef Mengele de bu doktorlardan biriydi. Mengele, kampta aralarında çocukların da bulunduğu çok sayıda kişinin üzerinde insalık dışı deneyler yapıyordu. Macaristan’ın Székesfehérvár bölgesinde doğan ve soykırım sırasında ailesinden 39 kişiyi kaybeden Edith, bu şartlar altında annesiyle birlikte Ölüm Kampı olarak da bilinen Auschwitz Toplama Kampı’nda hayatta kalabilmiş olan 7 bin 500 kişiden biriydi.
Esir kampından kaçtıktan sonra, İskoç Komando Birliği’ne katılan John ise aralarında Edith’in de olduğu bir grup insanı toplama kampından kurtarmayı başaracaktı. Kurtuluşu kutlamak için yapılan bir eğlencede John, bir arkadaşını onunla dans edip etmeyeceğini sorması için Edith’ in yanına gönderdi ancak Edith, yalnızca John’un kendisinin gelip teklif etmesi durumunda bu daveti kabul edeceğini söyleyerek arkadaşını geri gönderdi.
John’un Edith’e yaklaşmak için cesaretini toplamasıyla yapılan ilk dans, 70 yıllık gerçek bir aşkın başlangıcı oldu. Çiftin 17 Temmuz 1946’da evlenip İskoçya’ya dönmelerinin ardından Sharon ve Peter adında iki çocukları oldu.
Edith ve John bu yıl birlikte 71. kez sevgililer gününü kutladı. Ancak evlilik yıldönümlerinden üç hafta önce 92 yaşındaki Edith, John’a vede ederek hayata gözlerini yumdu. Çiftin soykırım günlerinde başlayan aşkı, bazen umulmadık yerlerde, umulmadık anlarda filizlenen güzelliklerin ne kadar iyileştirici ve uzun ömürlü olabileceğinin kanıtı niteliğinde.
Kaynak: Boredpanda